ŞEFFAFLIK TOPLUMU
- burakkavuncu
- 11 Oca 2019
- 7 dakikada okunur
Sosyal medya, olumlu ve güzel özellikleriyle birlikte son yıllarda hayatımızın merkezi konumuna gelmiştir. Sağladığı imkanlar, sahip olduğu hız ve dünyanın bir ucuna anında iletişim kurdurtabilme özelliği insanların onu tercih etmesini ya da tercih etme zorunluluğunu sağlamıştır. Sanayi devrimiyle buharlı makinelerin neden olduğu sosyo-ekonomik değişimin benzerini, bu sefer de enformasyon teknolojileri ‘‘bilgi parmaklarınızın ucunda’’ sloganıyla bizlere sunuyor. Peki bu sunulan şey bizlere bir tercih fırsatı mı sunuyor yoksa aslında sunulanlar arasından bir zorunluluk mu? İşte tam da bu ve bunun gibi zihin açıcı soruların ve cevaplarının yer aldığı, olayları farklı bakış açılarından ele alabileceğimiz derin ve önemli bir eser ‘’Şeffaflık Toplumu‘’…
Toplumu, farklı şekillerde ele alıp bunların kısaca açıklamalarını yapan Byung-Chul Han şöyle bir sınıflandırma yapıyor; Olumluluk, teşhircilik, apaçıklık, porno, ivme, teklifsizlik, enformasyon, ifşa ve son olarak da kontrol toplumu olarak dokuz bölümde inceliyor toplum yapısını. Bunların genel haline ise şeffaflık toplumu adını veriyor. Yazar şeffaflık toplumunun, günümüzde sosyal medya ağları ve arama motorları sayesinde nasıl bir teşhir toplumuna dönüştürüldüğünden bahsediyor.
Olumluluk toplumunun genel yargısı Like/beğendim olarak çıkıyor karşımıza. Zaten Facebook’un beğenmeme seçeneğini koymamasında ki sebepte aslında beğeninin insan zihninde olumluyu, beğenmemenin de olumsuzluğu temsil etmesidir. Olumluluk toplumu ise tüm olumsuz sayılacak şeyleri ortadan kaldırmayı ister. Örneğin insanlar sosyal medyada kendilerince güzel olduğunu düşündükleri fotoğrafları paylaşırlar. Bu fotoğraf gerçekten güzelde olabilir çirkinde olabilir fakat burada tartışılması gereken konu şu ki her insan bunu beğenmek zorunda mı? Aslında bakılırsa gerçek anlamda bunu beğenmesek bile sosyal medyada sanki beğenme zorunluluğu varmışçasına hareket ediyoruz. Çünkü beğenmeme seçeneğinin olmaması bizi duraksatıyor. Sonuç olarak beğenmeme bir olumsuzluktur ve toplum yapısından bu olumsuzluk çıkarılmalıdır fikri doğuyor.
Şeffaflık toplumunu, sergi değeri / kült değeri açısından eleştiren Han, var olabilmek için sergilenmiş olmanın gerektiği olumluluk toplumunda, artık hepsi birer meta haline gelmiş olan şeyler sergi değeri kazanmak uğruna kült değerini yitirir der. Bu perspektiften hareketle Han, olumluluk toplumunun bir özelliğinin de teşhircilik toplumu olmak olduğunu ifade etmekte. Peki, her şeyin sergi değeriyle ölçülmesi insanları nasıl tekdüzeliğe itti ya da sergi değeriyle ölçülen insanlar buna nasıl tepki verdi? Yeni medya teknolojileri ve özellikle internetin gelip dayandığı web 3.0 sınırı, bir çok bilimsel disiplini, popüler kültürü kendisi hakkında konuşmaya ve hatta tavır almaya zorladı. Örneğin, insanlar sizi sosyal medyada var olup olmamanızla sorgulamaya başladı. Nasıl mı? Sosyal medya hesabı olmayan birine – aaa nasıl olmazsın burada?- ya da sosyal medya hesabını yeni kapatmış birine – hayırdır ne oldu göremiyorum seni burada? – diyerek neredeyse sizin varlığınızı sosyal medya üzerinden sorgular hale geliyor toplum. İşte tam da burada insanlar arasında sosyal medyada var olma savaşı başlıyor. Yani, ‘’ Sanal ortamda varsan reel hayatta da varsın, eğer yoksan reel hayatta olup olmamanın pek bir önemi yok. ‘’ zihniyetine geçiş yapıyoruz. 2007 yılında Clear Swift (1982 yılında İngiltere’de kurulmuş ve dünya çapında hizmet veren bir e-mail filtreleme ve web sağlama kurumudur) yetkilileri sosyal medyanın kullanım genişliğini tanımlamak için araştırma gerçekleştirmiş ve şu sonuçlara ulaşmıştır;
· Amerikan çalışanlarının %83’ü ofis araçlarını sosyal medyaya ulaşmak için kullanmaktadır.
· Amerika’daki ofis çalışanlarının %30’u ve Birleşik Krallık’taki ofis çalışanlarının %42’si işle ilgili konuları sosyal medya uygulamaları aracılığıyla konuştuklarını itiraf etmiştir.
· İnternette sosyal medya pornoyu geride bırakmıştır.
· Twitter’ın geçtiğimiz yıl için büyüme oranı %1.500.
· Dünya üzerinde her üç kişiden ikisi sosyal ağları ziyaret etmektedir.
· Youtube’da her gün 100 milyon video izlenmekte.
· Twitter’a açıldığı günden bu yana 6.7 milyar tweet gönderildi (1)*
Şeklinde bazı bilgilere ulaşılmış. Bu bilgilerin ışığında Han’ın da iddia ettiği gibi insanlar sosyal medya da bir var olma mücadelesi veriyor ve sosyal medyada ne kadar var olursam o kadar olayın içindeyim hissiyatını taşımaktadır. Bu zorlama da sisteme katılmayan her bireyin (yani dijital iletişim süreçleri içerisinde yer almayan, sosyal ağlara katılmayan her bireyin) yabancı ilan edilmesine neden olmaktadır.
Şeffaflık toplumunu diğer taraftan ise gizemi kaybettirmesi olarak çıkıyor karşımıza. Şeffaflık şeylerden ve bedenden cazibeyi alarak onu çıplak hale getiriyor. Bu çıplaklık hayal gücünü ve fanteziyi elimizden aldığı gibi yorumu ve anlatıyı etkiliyor. Çünkü her şeyin şeffaf olması ortaya anlatılacak, yorumlanacak, üzerine düş kurulacak bir şey bırakmıyor. Han, apaçıklık toplumuna şu açıdan yaklaşır; Şeffaf bir toplumda, saklı olan, olumsuzluğun bir ifadesidir. Günümüz sosyal medya mecralarından biri olan youtube üzerinden örnek vermek gerekirse, bugünlerde popüler olan youtuber veya blogger tarzı yeni yeni türeyen meslekler artık insanların ağzı açık bir şekilde baktığı iş/zevk haline gelmeye başladı. Orkun Işıtmak, Danla Biliç ve Enes Batur gibi ünlü youtuberlar paylaştıkları videolarda izlenilirlik açısından birbirlerini geçebilmek için türlü türlü anormal görüntüler veriyorlar. Etkileşim alanını genişletmek için takipçilerine her şeylerini açıyorlar. Saklı olan hiçbir şey bırakmıyorlar. Hayatlarını, akrabalarını, alışkanlıklarını aklınıza ne gelirse hepsini bir meta olarak kullanıyor. Onu insanlara komik bir şeymiş gibi sunuyor.
Han’a göre sergi değeriyle patlayacak kadar dolmuş olmak pornografik bir durumdur. ‘‘Sadece hayatımızın temeli olarak belli oranda doğru ve yanlışa değil, hayatımızın öğelerinin düzenlenmesinde aynı oranda berraklık ve belirsizliğe de ihtiyaç duyan bir yapımız vardır’’ diyen Georg Simmel’e destek Augustinus’dan gelmiştir. Augustinus, ‘‘her şey apaçık olsaydı zaten gizlilik olmazdı, onu çekici kılan şey içinde aforizmalar barındırmasıdır’’ demiştir. Yani kelamı kelam yapan şey onun bilinmezliğidir demiştir. Temsilin yerini sergilemeye bıraktığı bir toplumda, insanın biricikliğini imleyen mahremiyetin ilgi sermayesine meta edilmesi söz konusudur aslında. İnsanların turistleştiği, anlamın yitirildiği, teşhirin had safhaya ulaştığı, pornografik bir müstehcenliğin zorla kendini dayattığı post-modern sonrası bir toplumun okumasını yaparak bizleri uyarıyor Han.
İnternetin yaygınlaşmaya başladığı ilk yıllarda kullanıcılar rumuz kullanmaya meyilliyken, Facebook’un gelişimi ile birlikte insanlar isimlerini, fotoğraflarını, nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadığını, nasıl insanlarla arkadaşlık ilişkisi kurmayı tercih ettikleri bilgilerini paylaşmaya başladı ve ona olumluluk atfetti. Oysa Han şeffaf topluma pornografik yakıştırmasını yaparak ona olumsuzluk atfetmişti. Bunun sonucu olarak görüyoruz ki kapitalizm her şeyi meta olarak sergileyip aşırı görünürlüğe teslim ederek toplumun pornografikleşmesini en uca götürür. Han’ın da dediği gibi kapitalizm cinselliğin başka bir kullanımını bilmez. Sergi değerinin en üst noktaya çıkarılması her zaman en önemli hedeftir. Yani herhangi bir sosyal medya platformunda kendilerini sergileyen insanlar aslında kapitalizmin çarkına çoktan girmişlerdir.
Sosyal medya’nın kapitalist düzene hizmet ettiğinin en büyük örneği ise insanları daha çok görüntülenme sayısına ulaştırması karşılığında talep ettiği bedeldir. Instagram’da ünlü diye tabir edebileceğimiz yüksek takipçi sayısına sahip insanlar gerek story gerekse de post olarak paylaştıkları gönderilerde daha da fazla kişiye ulaşmak için bazen para öderler. Takipçi satın alabilirler, gönderinin daha fazla insanın ekranına düşmesi için ücret ödeyebilirler ya da çeşitli markalarla anlaşıp onların ismine hizmet edebilirler.
İvme toplumunu araç ile amacın karışması olarak tanımlayan Han, olayın artık hedefe gitmekten ziyade nasıl gittiğin ile alakalı olduğunu söyler. Bir şeyi olması gerekenden daha hızlı ve gösterime açık bir şekilde yapmanın artık yaygınlaştığını anlıyoruz. Abartı toplumunun ön plana çıkışını ise şu örneklerle pekiştirebiliriz. Mesela, hafta sonu çalışan insanlar sosyal medya üzerinden #work işareti ile paylaşımlar yapıyorlar. Bunun altında yatan sebebi irdelediğimizde ise karşımıza görünür olmak ve işi hızlı bitirmek için hafta sonu da buradayım mesajı vermek olduğu çıkıyor.
‘‘Sosyal medya dışarısının ortadan kaldırılmış olduğu mutlak bir yakın alan oluşturur. Burada insan yalnızca kendisi ve kendisi gibi olanlarla karşılaşır’’ der Han. Teklifsizlik, insanın kendisiyle karşılaşmasının önüne geçebilecek olan mesafeyi yok ettiği için, insanın baktığı her şeyde kendisini görmesini beraberinde getirir. Sosyal medya mecralarında çeşitli filtrelemeler yoluyla insanlar sadece kendi gibilerle karşılaşır. Instagram sizin beğenilerinize göre ona yakın olan her şeyi sizin önünüze sunar. İstemediğiniz şeyleri tek tıkla yok edebilir ve o kişileri takip dışı bırakabilirsiniz. Yani internet mahrem bir alana dönüşür.
Günümüzün geçerli paradigması demeyelim ama mevcut sistemi, üretim-tüketim dengesizliği, daha hızlı ve çabuk bilgi, mümkün olduğunca çabuk görünen veya en azından kağıt üzerinde kaynağı sağlam bilgiye dayanıyor. Han’a göre hepimiz dijital panoptikona hapsolmuş durumdayız; iletişim ve bilgiye erişimde her türlü engelin ve sınırın kaldırılması, aynı zamanda toplumu daha kolay hizaya sokmayı sağlıyor. Yani her şeyi bildiğimizi ve özgür olduğumuzu zannederken pek de kolay fark edemediğimiz şekilde denetim çarkına giriyoruz. Panoptikonun dışı diye bir şey mevcut değil. İçerisini dışarıdan ayıran bir duvar yok. Kendilerini özgürlük alanları olarak sunan ‘’Google ve Sosyal Ağlar’’panoptik biçimlere bürünüyorlar. İnsanlar kendilerini aslında gönüllü olarak teslim ediyorlar panoptik bakışa. Kendilerini soyarak ve teşhir ederek dijital panoptikonun oluşuna bilerek katkıda bulunuyorlar. Örnek vermek gerekirse, şeffaflık ve sergileme isteğinin artması ile birlikte günümüzün popüler sosyal medya uygulamaları olan ‘’Instagram, Facebook veya Twitter ‘’ tarzı mecralar kendilerine üye olmak isteyen insanlara, isim-soy isim, telefon numarası, google hesabı gibi bazı şartlar sunuyor. Bu şartları yerine getiren bireyler istediği herhangi bir sosyal medya mecrasına üye olabiliyor. Yani işin içinde karşılıklı bir anlaşma var. Eğer sen bana gerekli bilgilerini verirsen üye olabilirsin, vermezsen olamazsın mesajını veriyor. Bu kurallar karşısında insan bilinçli bir şekilde kabul ediyor. Yani insanlar sergileme isteğinin etkisinde, bilerek ve isteyerek bilgilerini veriyor. Bu da gözetlemeyi kolaylaştırıyor. Bugün cep telefonlarında ya da facebook gibi sosyal medya sitelerinde bulunan "konum bilgisi" veya internetten alışveriş yaptığınız andan sonra e-postanıza yağmaya başlayan benzeri ürünlerin reklamları, gözetimin gündelik yaşamda ilk akla gelen ve en basit örnekleridir. Dijital panoptikondaki mahkum aynı zamanda hem kurban hem faildir. Sonuç olarak özgürlüğün hem sunulan bir özgürlük olduğu ve hem de kontrol olduğu ortaya çıkıyor.
2018 yılının İnternet, sosyal medya ve mobil kullanıcı istatistiklerine bir göz atmak gerekirse;
· 4.02 milyar internet kullanıcısı, dünya nüfusunun %53’ü
· 3.19 milyar sosyal medya kullanıcısı, dünya nüfusunun %42’ si
· 5.13 milyar mobil kullanıcısı, dünya nüfusunun %68’ i
· 2.95 milyar mobil sosyal medya kullanıcısı, dünya nüfusunun %39’unu ifade etmektedir. (2)*
Rousseau’nun şeffaflık toplumunun toplu kontrol ve gözetleme toplumu olduğu ortaya çıkar. Bütün dünyanın göremeyeceği ve duyamayacağı hiçbir şey yapma. Her şey açık ve anlaşılır olmalı. Son günlerde ortaya çıkan bir habere göre Çin, halk için sosyal puanlama sistemi getiriyor. (3)* Uygulamaya göre vatandaşlara puan verilecek ve düşük puan alan vatandaşlara çeşitli cezalar uygulanacak. Böylece, 1.4 milyar kişinin yaşadığı ülkede hükümet, düşük puan alanların uçak bileti almasını, emlak sahibi olmasını, yüksek hızlı internet kullanmasını yasaklayabilecek. Sanırım dünyanın şeffaf toplum zihniyetine geçişini gösteren oldukça açık bir örnek. Yine günümüzde Black Mirror, Mr. Robot ve Westworld gibi dizilerin gelecek dünyaya yönelik puanlama ve sınıflandırma sistemini bizlere ne kadar yakınlaştırmaya ve göstermeye çalıştığı ortadadır. Tahmin edebilirsiniz ki robotik teknolojinin gelişimi, kripto paraların bazı ülkelerce uygulamaya sokulması hatta yapay zeka teknolojilerinin çok ileri bir seviyeye gelişinin de bunda önemli bir payı var.
Diğer yandan panoptikonun temel mantığı, “gözlemcinin merkezi konumu ve görülmeden görmenin yaygın ve en etkin mekanizmalarıyla birleşimi” içinde ortaya çıkar. Yani, bir bilgi asimetrisi söz konusudur: Denetçi, kapatılanlar hakkında her şeyi bilirken; kapatılanlar, denetçi hakkında hiçbir şey bilmezler. Kapatılanların her yaptığı, sürekli bir gözetim altındayken; denetçinin kendisi/ nerede olduğu ve eylemleri, esrar perdesi altında gizlenmiştir. Hedeflenen, her yaptıklarının gözlendiği inancı bilinçaltlarına işlenmek yoluyla; kapatılanların, sürekli denetim altında olduklarını içselleştirmeleridir. Denetçinin her an her yerde olduğu düşüncesine karşı, kapatılanların özel yaşamı savunmasız şekilde apaçık ortadadır. Sonuç olarak, denetçinin gözünün sürekli üzerlerinde olduğunu düşünen kapatılanlar, artık kendi başlarına davranamadıklarından; iradelerini özgürce ortaya koyamazlar ve iradeleri zamanla zayıflayarak ortadan kalkar. Bu durum, kapatılanları özgürlüklerinden yoksun bırakmakla kalmaz; eylemlerini yönlendiremeyecekleri ve yaşamlarını kurup yönetemeyecekleri bir durumu da ortaya çıkarır. Artık kendi yaşamlarını onlar adına düzenlemesi için, denetçilere gereksinim vardır. Ayrıca, şeffaflık ve sergileme isteğinin artması ile birlikte değişen toplum yapısını da artık tartışabiliriz. David Brin’in de dediği gibi artık tüm insanlar birbirleri tarafından gözetlenebilir hale geldi. Gözetleme olayı demokratikleştirildi. İnsanlar başkalarının hayatını o kadar önemser hale geldi ki onların sosyal medya hesaplarını takip etmeye ve günümüz sosyal medya diliyle onları ‘’stalklamaya’’ yani sürekli gözlem altına almaya başladı…
Comentarios