top of page

GÖRÜNÜYORUM O HALDE VARIM

  • burakkavuncu
  • 14 Oca 2019
  • 3 dakikada okunur

Kültür nedir ? Kültür’ün insan üzerindeki etkisi ne kadardır ? veya kültür dediğimiz kavram insanı her dönemde aynı derecede mi etkiler ? Kültür çeşitleri nelerdir ve bunların günümüze yansıması nasıldır ? gibi soruların, içinde yazarın kendi görüşünü de belirttiği gibi cevaplanmış halidir diyebilirim aslında bu kitap için.Yazarın, kitabın giriş bölümünde belirttiği gibi kültür zaman içerisinde değişimlere uğrayabilir ve insanlık algısı kültür denilen kavram ile büyük bir değişime, gelişime yada değer kaybetmeye başlar.Toplumsal tercihlerin yönü değişir.İnsanlar düşünmekten çok seyretmeye, meslek sahibi olmaktan çok meşhur olmaya çabalarlar.Emek geri plana itilirken kolay yoldan para kazanma hırsı insanları başka yerlere sürükler.Gayet tabiî ki bunu tetikleyen hatta bunun olmasını mecbur kılan bazı durumlar oluşmuştur toplumsal sürecin gelişiminde.Bunun en önemli sebebi olarak yazarın da belirttiği gibi toplumların kültür geleneğinin hızlı bir şekilde değişmesine rağmen, insanların buna ayak uyduramaması ile ilgilidir.Folk kültür dediğimiz tarımcı köy ahalisinin gündelik hayatını biçimleyen tarzda ki kültüre sahip olan insanların çok kısa bir süre içerisinde popüler kültür ile hatta kitle kültürü ile tanışmasından kaynaklanır.Folk kültür, popüler kültür ve kitle kültürünü birbirinden ayırdığı ve insanların kafasında direk anlaşıldığını düşündüğüm karşılaştırma yazısı bence oldukça netti.


Kitabın 3.bölümü ‘’Acunsal Enerji ‘’ de Acun Ilıcalı’nın 2014 yılında TV8 kanalı satın almasıyla televizyonculuk sektörüne farklı bakış açısı getirdiğine değiniliyor. Aslında bakarsak Acun Ilıcalı’nın kanal sahibi olmasıyla birlikte kanalda haber servisi kapatılmış.Tabi bunun bir başka anlamı da haber artık değersiz bir şeymiş gibi bir algı oluşturmak.Acunun sözlerinden bir alıntı yapıyorum şu an ‘’Mutluluk veren bir kanal yapacağım’’… Bu söz Tv8 kanalını satın alan Acun Ilıcalı’nın sözü.Tabi şimdi akıllara bazı sorular da gelmiyor değil hani ! Haberleri tüm gerçekçiliğiyle, herhangi bir tarafa eğilip bükülmeden ve tam objektiflik ile insanlara sunmak mutluluk veren bir şey değil midir ? veya mutluluk veren bir kanal olmak insanların beynine değil de gözlerine hitap etmek midir ? bir diğer soru ise; insanları meşhuriyet çağına itmek/çekmek ne zamandan beridir mutluluk veren bir kanalın gayesi olmuştur ?


‘’Meşhuriyet Çağı’’ kitabın üzerinde fazlaca değindiği bir konu.Nedir bu meşhuriyet çağı diye insanın aklında soru oluşuyor ister istemez.Yazar bunu ‘’ ne olursan ol ama mutlaka meşhur ol ‘’ prensibi ile açıklamış.Peki insanlık günümüzde bu bakış açısıyla mı yola çıkıyor artık ? eğer cevabımız evet ise, yazarında belirttiği gibi şöhrete aracılık yapmaya çalışan, insanları yönlendirmeye talip bir pozisyon ortaya çıkıyor doğal olarak.Bunun akabinde insanlar daha hiçbir şey olmadan yönetilen fakat istemsizce yönetilen bir güruh haline geliyorlar ve bunun farkında bile değiller.Gözlerini boyayan o sahte meşhurluk arzusu acaba gerçekten birilerinin onlara tanıdığı bir şans mı yoksa insanları kullanıp onlardan yararlanan gizli figür mü ? Bunu incelemekten aciz bir toplum zaten bırakında meşhuriyet çağına doğrudan dikey geçiş yapsın…


Gel gelelim Andy Warhol’un ‘’Herkes bir gün 15 dakikalığına meşhur olacak’’ sözüne, aslında bakarsak ünlenme merakının zirvede olduğu bu dönemde, bir de yanına teknolojik gelişmelerin geceden sabaha değiştiği bir ortam ortaya çıkınca, insan da düşünmüyor değil acaba bizde mi ünlü olacağız ya ? İnternetin, sosyal medyanın, iletişim kanallarının bu kadar gelişmiş bir durumda iken ve televizyona çıkmanın hiç bu kadar kolay olmadığı yıllarda tabiî ki her insanın aklından geçer bu düşünce.Çünkü seni bu düşünceye iten hem teknolojik ortamın müsait olması, hem insanların star olma heyecanını kullanıp bundan kazanç sağlayan bir grubun olması hem de bu algının çok temiz bir şekilde topluma empoze edilmiş olması insanların işin emek tarafına yoğunlaşmasını değilde kısa yoldan paraya ulaşma ihtimalini cezbeder hale getirdi.Yazar, Yetenek Sizsiniz ve O Ses Türkiye gibi acunsal enerjinin zirve yaptığı programların mottosunun ‘’Herkes yeteneklidir, sizde yeteneklisiniz ve işte o yüzden yetenek sizsiniz’’ şeklinde olduğunu söylerken tıpkı benimde belirttiğim gibi ‘’ALGI’’ oluşturma çalışmalarını ne kadar doğru yaptıklarını gösteriyor.


‘’Survivor’’ konusuna gelirsek, Acunsal Enerjinin yıllardır hüküm giydiği, toplumun oldukça büyük bir bölümünü esir almış, izleyicilerin akıllarına bende burada olabilirim anlayışını empoze etmiş reyting rekortmeni bir program diye tabir edebilirim. Bir tarafta gönüllüler grubunu topluyor ki yeteneği kitlesel zemine yayarak, herkesi oraya çağırabiliyor.Ünlü olma hasretiyle yanıp tutuşan topluma sende katılabilirsin, yapabilirsin mantalitesini yerleştirerek izlenilebilirlik oranını arttırıyor.Aynı zamanda karşı tarafa da ‘’Ünlüler’’ grubunu topluyor ki seyirciyi ekran başına çekebilecek, tanıdık yüzler bilindik simaların tabir-i caizse şaklabanlıklarını ön plana çıkartıyor ve bundan reyting kazanıyor.Fakat yazarla çok aynı noktada olmadığım konu ise yazar ünlüler grubunun çaptan düşmüş,yarım yamalak ünlüler olduğunu veya gerçekten ünlüler grubuna dahil olabilecek bazı futbol dünyasından kişilerin ise tuzağa düştükleri fikrinde iken benim görüşüm bundan biraz daha farklı konumda.Ben, gerek Ümit Karan gerek İlhan Mansız gerek Ahmet Dursun’un gerekse de Pascal Nouma’nın çaptan düşmüş ünlüler olmadığını hatta ve hatta medyatik ve spor pazarında hala kullanılabilecek değerli malzemeler ( TV pazarında ) olduğu görüşündeyim.

 
 
 

Comments


Mail listemize katılın

Tüm gelişmelerden haberdar olun

bottom of page